hoşgeldiniz - BEN OKUDUM ETKLENDİM...
  Ana Sayfa
  İLAHİLER
  ACÂİP KOMİK
  AŞK ÖLÇER
  İLGİNÇ BİLGİLER
  KUR-AN ZİYAFETİ
  SOHBET
  ZEKA TESTİ
  ŞEHİTLERİMİZ
  KOMİK FOTOLAR
  BEN OKUDUM ETKLENDİM...
  SON DAKİKA HABERLERİ
  BÜTÜN CEP TELETEFONLARI İÇİN GİZLİ KODLAR KODLAR
  İLAHİ SÖZLERİ

 

NOT:okumayı sevmeyenlerin 10 parağraf okuması yeterlidir.
 
……………Japon Gücünün Sırrı : Eğitim…………..
 
 
Kendilerini dünyanin en yanlis anlasilmis ve en sevilmeyen ulusu olarak tanimlayan Japonlar ülkelerini de söyle tanimliyorlar: " Japonya balinaya benzer. Denizde yasar ama balik degildir, baliga benzer ama memelidir." Kendilerini tanimlamakta bile zorluk çeken böylesi bir ulusun uluslararasi platformda sagladiklari gücün sirrini tanimlamakta zorlanacagimiza inaniyorum. Süphesiz ki bir çok etkenden söz edilebilir ancak biz burada sadece egitim yönüne bakacak ve bir taraftan okul diger taraftan okul disi ve isletmelerdeki egitim sistemlerine kisaca bir göz atarak bu konudaki bakis açilarimizi biraz daha genisletmis olacagiz.

Feodal TOKUGAWA öncesi dönemlerde bile toprak reformu sorunlarini halletmis, Çin uygarliginin getirilerinden büyük ölçüde yararlanmis olan Japonya 19. yüzyilin ortalarina gelindiginde sanatta ve ekonomide, tarimda ve bilimde oldukça büyük bir yol almisti.

1955'te IMF ve GATT'a girerek varligini hissettiren Japonya, agir ve emin adimlarla yoluna devam ettigini tüm dünyaya duyurdu. Buna karsin 2. dünya savasindan sonra yakilip yikilan Japonya'da insanlar ekmek pesinde kosarlarken, Avrupali araba ile tatile gitmenin keyfini tanimis, Japonya herkesin küçümsedigi ve önemsemedigi bir ülke durumuna düsmüstü. Hatta 60'li yillarda Fransayi ziyaret eden bir Japon bakan pilli radyo tüccari olarak nitelendirilmisti.

Simdi o pilli radyo üreticileri ve digerleri kendi alanlarinda tüm dünyayi zorlamakta ve piyasa kurallarini belirlemektedir. Kisi basina 24 bin Amerikan dolari yillik gelire sahip olan Japonlar ayni zamanda dünyanin 271 milyarderi arasinda 40 kisi ile temsil edilmektedir.

1854'de silah zoruyla ticaret anlasmasi imzalayarak kapilarini dis dünyaya açan Japonlar, dünyanin en büyük 10 bankasina sahip. Ayni zamanda gene dünyanin en büyük sigorta sirketlerine sahip olan Japonlarin bu sirketler kanaliyla sahip olduklari tasinmazlar gerçekten de düs sinirlarini zorlamaktadir. Hawai adalarinin neredeyse tamami Japonlara aittir. Rockefeller Center Mitsubishi'nin, Columbia Stüdyolari ise Sony'nindir. Champ-Elysees'nin degerli yapilari ile Victor Hugo'nun Konagi gene Japonlara aittir. Dünyanin en büyük ve ünlü golf sahalarinin birer birer Japonlarin eline geçmeye basladiklarini duymayan var mi?

Peki gerek cirolari gerekse isgücü sayilari ile tüm dünyaya adini duyuran Japon devlerini bilmeyen var mi ? MATSUSHITA ELEKTRIK 198 bin, HITACHI 290 bin, TOYOTA 96 bin, SONY 95 bin, ve FUJITSU 115 bin çalisani ile dünya devleri arasinda sayabilecegimiz Japon sirketleridir. Bu arada yaklasik bir milyon Amerikalinin Japon sirketlerinde çalistigini biliyor muydunuz ?

Peki, hiç sevilmedikleri halde dünyayi kendilerine hayran birakan bu insanlarin basarilarinin arkasinda ne var, bu isin sirri ne ?

Japonya'nin en önemli ekonomistlerinden EIKAN KYU Japon ekonomisinin basarisinin altindaki önemli faktörlerden birinin de insan oldugunu söylüyor.Üretimin üç önemli unsurunu siralarsak, sermaye, toprak ve isgücüdür. Savas sonrasinda sermaye çok azdi. Toprak zaten cografi nedenlerle oldukça sinirliydi. Iste burada bütün basari insan unsurundaydi. Ya da baska bir deyisle, sahip olduklari en bol kaynagin, en uygun kullanimi. Bir Japon söyle diyor " Biz küçük ve fakir bir ülkeyiz. Petrol, maden ve bunun gibi diger dogal kaynaklardan yoksunuz. Fakat çok fazla insanimiz var ve bu insanlar bizim tek dogal kaynagimiz. Eger biz Japonlar bu insanlarin enerjilerini yönlendirebilirsek, yapamayacagimiz hiç bir sey yoktur."

Japonlar, herseyin insanlar tarafindan ve gene insanlar için gerçeklestirilecegine olan inançlari nedeniyle, insana saygi duyar ve egitimlerine büyük önem verirler. Kit kaynaklara sahip olan japonlarin ellerindeki en büyük kaynak insandir. Insanlarin enerjilerinin ve bilgilerinin topluma yönlendirilmesi ile her seyi yapmaya güçlerinin yetecegine inanirlar. Tüm çocuklara ilk ögretilen sey, Japonya'nin yoksul bir ülke oldugu ve ülkenin yasamasinin onlarin çalismasina bagli oldugudur.

Bu nedenle de egitim anlayislarini söyle özetlerler :

• Egitim olabildigince erken baslamalidir.

• Egitim olabildigince uzun sürmelidir. (Yasam boyu )

• Egitim olabildigince uygun ortamlarda verilmelidir.

Japon kültüründen gelen bir anlayisa da deginmekte fayda var. Japon insani bilgiye saygi duydugu gibi bilene de saygi duyar. Ögretmenin tam karsiligi olmamakla birlikte SENSEI daha iyi bilen, usta ve ögretmen anlamindadir. Japonlara göre iyi yetismis her insan sensei’dir ve ondan yararlanmalidir.

SONY'nin kurucusu A.MORITA söyle diyor: " Bir agaci baska bir yere dikeceginiz zaman, onu yasayacagi ortama alistirmak için köklerini agir agir ve özenle toplayarak yeni ortamina hazirlarsiniz. Oldukça sabir isteyen bir is olmasina karsin NEMAWASHI denilen bu teknik çok saglikli agaçlarin yetismesiyle sizi ödüllendirir. "

1860'larda yaklasik 16 bin halk egitim merkezi vardi. 4 yillik zorunlu egitime katilan çocuklarin orani ise yüzde doksanlar dolayindaydi. 1907 yilinda 6 yila çikarilan zorunlu egitime katilim ise yüzde 99 oranindaydi. Ülkenin dört bir yanina dagilmis egitim kurumlari ve üniversiteler, devletin üst düzey kadrolarini yetistiriyor, askeri okullar ise Japon ideallerini gerçeklestirecek komutanlari egitiyordu. 1868 yilinda Tokyo’da 26 yüksek okuldan olusan bir üniversite vardi. Tüm Japonyada ise bu rakam 300 yüksek okul, 568 ortaokul ve lise 20 bin civarinda ise ilkokul bulunuyordu. Resmi olmayan okullarin sayisi ise 1500 dolaylarindaydi.

Gene o tarihlerde yaklasik 35 milyonluk nüfusta erkeklerin yüzde 40’i, kadinlarin ise yüzde 35’i ilkokul mezunu idi. Baska bir deyisle de nüfusun yüzde 80’ini olusturan kirsal kesimin yüzde yirmisi ilkokul mezunu idi.

Tokugawa döneminde ögrenciler bir konuyu önce ezberler, sonra küçük gurup çalismalari halinde tartisir ve her ögrenci bu tartismalardan sonra kendi görüsünü ortaya koyardi. Bu dönemdeki egitimin kalitesi, bir sonraki MEIJI döneminin hizla gelisimine büyük katkida bulunmustur. Nitekim 1890’larda 3 olan üniversite sayisi 1930’larda 46’ya çikmistir. Bu dönemin egitim kalitesine söylenecek pek bir sey yok gibi. Ancak bazi feodal kurumlarin varligi japonyanin arzu edilen çagdas uygarligi yakalamasini engellemeye baslamisti.

1868’de baslayan MEIJI döneminde feodal kurumlarin hepsinin varligina tamamen son verilerek, gelismeyi ve büyümeyi geciktirecegi düsünülen tüm engellerin ortadan kaldirilacagi vurgulanmisti. Bir anayasa baslangici gibi degerlendirilen MEIJI Andinda “ geçmisin onur kirici, çagdisi adetleri kaldirilacak ve Doga’nin adil kanunlarina uygun olarak hersey yeniden düzenlenecek ” denilmektedir. O dönemin ünlü sözü “Japon ruhu, bati teknolojisi; bati uygarligi, Japon egitimi” Ulu önder Atatürk’ün çagdas uygarlik düzeyine ulasma hedefi ile benzerlik tasimaktadir. Bu sloganlar bir egitim politikasi halinde 1868’den sonra Japon toplumunun çagdas egitim ve dünyaya açilma-batililasma sürecini desteklemistir.

Ikinci dünya savasina kadar egitimin amaci endüstrilesme ve askeri güçlenme olarak görülürken, dünya savasindan sonra barisi kazanma çabalari ile birlikte, gelir ve refah artisi ve buna paralel olarak ihtiyaç duyulan insan gücünü yetistirmeye dönmüstür. Egitimde birligin saglandigi o zamanin japonyasinda devlet genel egitim üzerinde yogunlasirken özel sirketler de kendi ihtiyaç duyuduklari teknik elemanlarin yetistirilmesine agirlik vermislerdi. Bu anlayisla hareket eden japonya da o tarihlerde görev yapan 142 yabanci egitim uzmaninin çalistirildigi da bilinmektedir. Çünkü Japonlara göre bilginin kaynagi degil, gücü önemlidir.

Japonlar okullasmadaki basarilarinin yaninda okul öncesi sonrasi ve okul disi egitimi’nde öneminin bilincine varmislardir. Yasam boyu egitim sloganinin altinda yatan anlam da budur. Egitim sistemi toplumun sürekli degisen insangücü istemlerini karsilayan yapisal bir gelisme içine sokulmus, zorunlu dersler ilgi alanlarina yönelik seçmeli derslere dönüsmüs, egitim programlari da sadece fen bilimleri ile degil düsünen ve soran insani yaratma amacina dönük olarak gelistirilmistir.

Japon egitimi ile bati uygarligini tanistirmak, kültürel farkliliklarin varligini kabullenmek ve dünya insanlarina karsi olumlu bir yaklasim içerisinde olabilmek amaciyla fen bilimlerinin yaninda güzel sanatlara da önem verilmistir. Ilkokul dördüncü sinif haftalik egitim programina baktigimizda karsilastigimiz tablo sudur. Haftada 8 saat japonca ögrenen bir ilkokul ögrencisi 5 saatini aritmetige 3 saatini fen bilimlerine ayirmakta ve bunun yaninda 2 saat müzik ve 2 saat de sanat egitimi almaktadir. Lise döneminde ise sanat egitiminin haftada 8 saate kadar çiktigini görmekteyiz. Klasik müzigin Japon yerel müzigi kadar popüler oldugunu biliyor muydunuz ?

Japon egitim sistemi, dünyadaki en iyiler arasinda yer almakla ün yapmistir. Bu ün kismen Japon ögrencilerin uluslararasi yarismalarda ve özellikle matematik alaninda almis olduklari üstün derecelerle saglanmistir.

Çocuklarin yüzde 94'ü üniversite düzeyine kadar egitimlerini sürdürürler. Bu oran dünyanin en yüksek orani olarak kabul edilmektedir. 1983 yilinda yapilan yarismalarda, matematik testlerinden en yüksek puanlari Japon ögrencilerin aldigi görülmektedir. Amerikalilar ve batili gençler ortalama 100'lük bir derece alirken Japon gençlerinin derecesi 117 idi.

Japon ögrencilerin uluslararasi yarismalarda iyi sonuçlar almalari hiç de sasirtici degildir. Çünkü çocuklar ilkokuldan liseye kadar bu sinavlara girmek için hazirlanirlar. Üniversite yarisina daha ilkokuldayken baslayan Japon ögrencilerin, daha çocukluklarini yasayamadan birer ayakli kütüphane haline geldikleri de çesitli kaynaklarda sik sik vurgulanan bir olgudur.

Bazi özel üniversitelerin ilkokul ve hatta ana okulu baglantilari vardir. Bu özel üniversitelere ana okulundan baslayan bir ögrenci için sinif atlamak sadece basit bir formalite sinavidir. Bu sekilde üniversiteye kadar gelinir ve bitirilir. YÜRÜYEN MERDIVEN olarak da adlandirilan bu sistemin de kendine göre zorluklari vardir. Burada da ana okulunun ilk sinifina girebilmek için asilmasi gereken zor sinavlar vardir.

Üniversitelere girmek için yillarca çalisarak yorulan ögrencilerin artik üniversitede dört yil dinlenmeyi hakettiklerine dair halk arasinda yaygin bir inanis vardir. Gerçekten de üniversiteye girmek çok zor olmasina ragmen orada kalmak çok daha kolaydir. Çünkü üniversite sizden hiç bir sey yapmanizi istemez. Bir çok ögrenci neredeyse kitaplarini bile açmadan mezun olur. Bazi sirketlerin adaylari seçerken beyin gücünden çok popülarite, ekip çalismasi ve uyumluluga önem vermeleri nedeniyle, dört yil sonra, çok bir sey ögrenmeden okulu bitirmeleri de, ise girmelerine engel degildir.

Simdi de II. dünya savasindan sonra Japonya'nin kisa sürede toparlanmasina yardimci olan egitim seferberligi ve devletçe yapilan okul disi egitim çalismalarina bir göz atalim.

Bu konuda öncü kurulus Japon Prodüktivite Merkezi olmustur. Japon prodüktivite merkezi isçi sendikalarinin da katilimi ile 1955 yilinda kurulmus, 15 yil içerisinde 10 bini askin elemani inceleme gruplari halinde yurt disina yollamistir. Bu arada ikiyüzden fazla yabanci uzman davet ederek bilgilerinden yararlanma yollari aranmistir. Küçük ve büyük isletmelerin yöneticileri, sendikacilar, hükümet görevlileri, gazeteciler, ögretmenler ve hatta ev kadinlari yurt disina gönderilerek, inceleme gruplarinin yayginlasmasi ve etkinliklerinin artmasi saglanmistir. Bu etkinlik, özellikle sonuçlarin yayilmasi açisindan yeni kanallar olusturmustur.Denizasiri inceleme gruplarinin sagladigi bilgiler ekonominin her kolunu etkilemis özellikle endüstriye modern yönetim tekniklerinin girmesini saglamistir.

Bir taraftan yurt disi çalismalar sürerken beri taraftan da haberlesmenin tüm kanallari kullanilarak sonuçlar yayilmistir. Bültenler, gazeteler çikarilmis, raporlar yayinlanmis; film, radyo ve televizyon programlari ile yayginlastirilmistir. Bu çalismalarin basinda önceleri çok akademik olan ve anlasilamayan VERIMLILIK sözcügü, bir yil gibi çok kisa bir süre sonra herkes tarafindan bilinir ve anlasilir hale gelmistir. Japon prodüktivite merkezi çok kisa bir zamanda bölgesel örgütlenmeye de giderek tüm Japonya’yi içine alan bir örgüt haline gelmistir.

Bu program çerçevesinde, Japon Prodüktivite Merkezi endüstrinin her kesimindeki her yöneticiye seslenebilecek yetenek gelistirme programlari ile " Isletme, kisinin ta kendisidir " düsüncesiyle hareket ederek çesitli seminerler düzenlemistir.

Japon Prodüktivite Merkezi kurulusunun 10.yilinda, Yönetim Gelistirme Akademisi kurarak, üst yönetim görevlilerinin yetistirilmesine katkida bulunmaya çalismistir. Daha sonralari kurulan " Verimlilik Isçi Koleji " de, genç isçilerin egitimi ile sosyal ve endüstri hayatinin bir parçasi olarak görüs kazanmalarini saglamak üzere özel programlar hazirlamis, hatta mektupla ögretim sistemi dahi gelistirmistir.

Okul içi ve okul disindaki egitimler bu sekilde sürdürülürken simdi de isletmelerde uygulanan egitim programlarina bir göz atalim.

Japon sirketlerinin sermaye sirketinden çok insan kaynakli sirketler oldugundan bahsederek, kardan ve üretimden önce insana öncelik tanindigini daha önceki bölümlerimizde belirtmistik. Yine çalismamizin önceki bölümlerinde, Japonlarin inançlarindan söz ederken, onlarin herseyin insanlar tarafindan ve insanlar için yaratildigina ve ancak insanlar tarafindan gelistirilebilecegine olan inanislarindan söz etmis, bu nedenle insana ve onun egitimine verdikleri önemi vurgulamistik.

MORITA' nin su sözlerini hatirlayalim. " Bir agaci baska bir yere dikeceginiz zaman, onu yasayacagi ortama alistirmak için köklerini agir agir ve özenle toplayarak yeni ortamina hazirlarsiniz. Oldukça sabir isteyen bir is olmasina ragmen NEMAWASHI ( nemavasi) denilen bu yöntem çok saglikli agaçlarin yetismesiyle sizi ödüllendirir."

Bu sözler, Japonya'da isyeri egitimlerinin çok güzel bir tanimini yapmaktadir. Gerçekten de, sabirla ve uzun süren egitimler sonucunda Japonlar hiyerarsi basamaklarini emin adimlarla çikmaktadir.

Ise alinmadan önce kisinin görmüs oldugu egitim o kadar da önemli degildir. Aday beyaz bir kagit gibidir ve egitime ihtiyaci vardir, egitim de sirketle ve sirkette baslar. Degisim yolu ile yapilan, günlük ve is basindaki uzun süreli egitimler, çalisanlari yönetim kademelerine hazirlamak için en iyi yollardan biri olarak görülmektedir.

Ise yeni baslayan biri, uzun süreler çesitli islerde çalistiktan sonra, yaklasik kirk yaslarina dogru kidem merdiveninde yerini bulur. Degisim uygulamasi ile çesitli departmanlarda uzmanlasan kisi bu degisimlerin sonunda, artik sirketteki tüm islerde uzmanlasmis bir genel uzmandir. Genellikle bu degisimin her asamasi ortalama üç yildir.

Is degisimi teknik becerileri gelistirir ve isçilere degisik organizasyonlarda sirket felsefesinin ve degerlerinin davranislari nasil yönlendirdigini ögretir. Bu isçilerin isi ve sirketin diger fonksiyonlarini daha iyi anlamalarina yardimci olur. Departmanlar arasindaki iletisim ve isbirligini de kolaylastirir.

Is yerindeki degisim, yönetici düzeyindekilerin isi genel olarak algilamalarina ve fikirbirligi için gerekli dostluk agini gelistirmelerine, herhangi bir zamanda yaptiklari isten çok, sahip olduklari becerilere göre degerlendirilen, isinin uzmani çalisanlar yetistirmeye yarar. Bireylerin yalnizca sirketin belirli bir birimi ile degil tüm sirketle de ilgilenmesini saglar. Japon Çalisma Bakanligi Planlama ve Arastirma Müstesarligi'nin 1985 yilinda yapmis oldugu bir arastirmada, Japon yönetimlerinin yönetim becerilerine verdikleri öncelikler söyle siralanmistir:

• insan kaynaklarinin gelistirilmesi % 85.3

• Pazarlama ve satis operasyonlarinin gelistirilmesi %72

• Yeni ürün ve servislerin gelistirilmesi %63.8

• Finansal yapinin gelistirilmesi % 59

Peki öncelik insan kaynaklarina verildigine göre sirketlerin personel yöneticilerine düsen görev ne ? Ayni arastirma gösteriyor ki personel egitimi en önemli görev olarak belirlenmis durumdadir. Diger önemli görevlerin siralanisini ise söyledir.

• Personel egitimi %86

• Beceri ve performans prensiplerinin uygulanmasi 78.9

• Küçük grup çalismalarinin tesviki 47.1

• Orta yas grubu isçilerin becerilerinin gelistirilmesi 42.4

Gerçekten de, sirketlerin egitim politikalari söz konusu oldugunda ve insan iliskileri gündeme geldiginde, personel yöneticilerinin rolü kendini göstermektedir.

Ouchi, THEORY Z adli kitabinda : Her Japon firmasina yapmis oldugum ziyarette ve en etkili yöneticinin kim oldugunu sordugumda aldigim yanit hep ayniydi : " Hepimiz esitiz, ekip olarak yönetiriz. En etkin kisi ise en eski ve en kidemli olarak personel yönetiminden sorumludur." Demektedir.

Gerek okullarda, gerekse okul disi egitimlerde, bir taraftan sadakat ve seref gibi degerler islenirken, diger taraftan da çalisma ahlaki ve basari gibi degerler de islenmektedir. Dogmalardan uzak ve düsünme yetenegini kullanabilen insanlar yetistirmenin bati uygarligina ulasabilmenin anahtari olduguna inanan japon egitim bakanliginin 155 no’lu genelgesi ile ilkokullarda ahlak derslerinde islenmesi istenen konulari takdirlerinize sunuyorum.

* Yasamaya saygili olmak
* Terbiyeli olmak
* Çevreyi ve esyalari dikkatli kullanmak
* Dogruluguna inandigi yolda hareket etmek
* Dürüst olmak, yalan söylememek
* Dogru olan bir amaç ugruna zorluklari yenmek
* Dogayi sevmek
* Düsünerek hareket etmek
* Sadeligi sevmek
* Olaylari gelisigüzel degil bilimsel düsünmek
* Hizmet edenlere saygili olmak
* Emege saygi duymak
* Herkese esit ve hakça davranmak
* Kurallara uymak
* Ülkesini sevmek ve ilerlemesi için çaba sarfetmek
* Dünya insanlarina karsi olumlu bir yaklasim içinde olmak
Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol